Simit: Susamlı Halkanın Tarihi, Kültürü ve Önemi
Murat Baytaş
Simit, Türk toplumunun gündelik yaşamında yalnızca bir yiyecek değil, aynı zamanda tarih, kültür ve kimlik taşıyıcısı olarak önemli bir yer tutar. Arapça kökenli “samīd” kelimesinden türeyen simit sözcüğü, “ince un” veya “özel öğütülmüş un” anlamına gelir ve bu bile kökeninin unlu mamul kültürüne dayandığını gösterir. Osmanlı döneminden günümüze kadar uzanan süreçte simit, hem ekonomik hem de sembolik değer kazanmış; halkın gündelik yaşamında birleştirici bir unsur haline gelmiştir. Osmanlı arşivlerinde 16. yüzyıldan itibaren “simid-i halka” adıyla anılan bu ürünün fiyatı ve gramajı hakkında kayıtların bulunduğu bilinir. Üsküdar Şer’iyye Sicilleri’nde 1593 tarihli belgelerde simidin ağırlığı ve fiyatının belirlenmesi, ürünün yalnızca gıda değil, düzenli bir ticari meta olarak kabul edildiğini gösterir. 17. yüzyılda Evliya Çelebi, İstanbul sokaklarında yüzlerce simit fırınından ve simitçi esnafından söz ederken bu halk lezzetinin kent kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular.
Zamanla simit, Osmanlı coğrafyasının farklı bölgelerinde çeşitli biçimlerde gelişmiştir. İstanbul simidi ince, gevrek ve bol susamlı iken, İzmir’de “gevrek” adıyla bilinen versiyonu daha sert ve karamelize bir yapıya sahiptir. Anadolu’nun iç kesimlerinde ise daha yumuşak dokulu, az susamlı türleri yaygınlaşmıştır. Bu bölgesel farklılıklar, simidin yalnızca bir yiyecek değil, yerel kimliklerin ifadesi olduğunu da göstermektedir. Halk arasında sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi olan çay-simit ikilisi, Türkiye’nin neredeyse her kentinde ortak bir kültürel payda oluşturmuştur. Sıcak simit satan seyyar satıcıların “Taze simit!” seslenişi, Türkiye’nin sosyal belleğinde yer edinmiş bir sokak simgesine dönüşmüştür. Bu kültürel olgu, yalnızca gastronomik değil, sosyolojik açıdan da değerlidir; çünkü simit paylaşım, dayanışma ve birlikte yeme alışkanlıklarını yansıtır.
Simit, tarih boyunca sadece Osmanlı topraklarıyla sınırlı kalmamış, Türk kültürünün etki alanındaki geniş coğrafyalara da yayılmıştır. Balkanlarda “đevrek” veya “gevrek”, Yunanistan’da “koulouri”, Arap dünyasında ise “ka’ak” olarak bilinen benzer halka biçimli ekmekler, simidin kültürel izlerini taşır. Bu durum, Türk mutfağının bölgesel çeşitlilik içinde paylaşılan bir ortak kültür oluşturduğunu gösterir. Simit, Türk dünyasında göçebe kültürden yerleşik yaşama geçişin bir sembolü olarak da görülebilir; çünkü buğday, un ve ekmek geleneği Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya taşımış oldukları en köklü değerlerden biridir. Dolayısıyla simit, yalnızca bir gıda değil, tarih boyunca süregelen kültürel sürekliliğin canlı bir örneğidir.
Modern dönemde simit, sanayileşme ve küreselleşme süreçleriyle birlikte hem üretim hem de tüketim biçimleri açısından dönüşüm geçirmiştir. 2000’li yıllarla birlikte geleneksel bir sokak ürününün zincirleşmiş mağaza markalarına dönüşmesi, simidin küresel bir temsilci hâline geldiğini gösterir. Günümüzde Avrupa’dan Orta Doğu’ya birçok ülkede simit satan fırınlar açılmış, bu da simidin Türkiye sınırlarını aşan bir kültürel ihracat unsuru hâline gelmesini sağlamıştır. Ancak endüstriyel üretimle birlikte geleneksel fırın kültürünün kaybolma riski de gündeme gelmiştir. Geleneksel taş fırınlarda elde hazırlanan simitlerin aroması, dokusu ve kokusu, endüstriyel üretimin standartlaştırılmış ürünlerinde tam olarak korunamamaktadır. Buna karşın simidin düşük maliyetli ve doyurucu bir besin olarak erişilebilirliği, özellikle dar gelirli kesimler için ekonomik anlamda hâlâ önemli bir avantaj sunmaktadır.
Simitin Türk toplumundaki yeri yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda semboliktir. Halk arasında “Bir simit bir çayla da mutlu olunur” sözü, bu gıdanın mütevazı ama derin anlamını özetler. Edebiyat ve sanatta da simit, yoksulluğun zarafetle harmanlandığı bir motif olarak sıkça kullanılmıştır. Türk romanlarında, filmlerinde ve halk hikâyelerinde simitçi figürü emek, azim ve şehir yaşamının sembolüdür. Hatta sokakta satılan simit, bireyin emeğiyle geçinme arzusunun bir yansıması olarak görülür. Bu yönüyle simit, hem tarihî hem toplumsal olarak emeğin kutsallığını temsil eder.
Bugün Türk dünyasında simit, sadece bir yiyecek değil; kimlik, birlik ve kültürel hafıza göstergesidir. Orta Asya’dan Anadolu’ya, Balkanlardan Avrupa metropollerine kadar uzanan bu susamlı halka, Türk mutfağının evrensel dilini konuşur. Her ısırık, hem geçmişin hem bugünün hikâyesini taşır. Kısacası simit, sade görüntüsünün ardında binlerce yıllık bir kültürel sürekliliği, ortak yaşam deneyimini ve Türk toplumunun misafirperver, paylaşımcı ruhunu simgeler.


